
Ülkemizde hızla gelişen perakende sektöründe, cidi sıkıntılardan biri, bu alanda eğitim almış, işin bilimsel yönünü ve yöntemlerini bilen, dünya ile aynı vizyona sahip, yetişmiş elemanın çok az olmasıdır. Bunu sorgularken aslında, -birkaç üniversitenin ve birkaç fakültenin dışında- pek çok sektöre yetişmiş eleman sağlayan üniversitelerimizin de aslında bu vizyonda olmadığını biliyoruz. Yani sorun aslında sadece perakendenin yetişmiş eleman bulamaması değil aslında hiçbir sektörün dünya standartlarında yetişmiş insanları üniversitelerde bulamamalarıdır. Genel anlamda üniversite sistemimizin yeniden sorgulanması ve yapılandırılması bizler için hayati ve acil çözüm bulması gereken bir sorunudur. Üniversiteler teknik eğitimde dünya standartlarını yakalamalı, bunun yanında öğrencilerin sosyal gelişimini de tam anlamıyla tamamlayabileceği her türlü sosyal, kültürel, siyasal etkinliğe ücretsiz ulaşabileceği kurumlar haline gelmelidir.
Bunu yaparken öncelikli olarak değişmesi gereken, siyasal gücün bu konuya bakışıdır. Ülke yönetiminin bu konudaki vizyonu değişmeden bu değişim, kuşkusuz ki çok zor hatta imkansıza yakın bir değişimdir. Ama maalesef ülke tarihimize bakıldığında hiçbir siyasi iktidar bu konuda bazı tabularını yıkamamış, bilim ve sosyal yaşam her zaman ikinci ve üçüncü sırada yeralmış, çoğu eğitimci sistemin dinamikleri sonucu araştırmayan, dünya vizyonunun çok gerisinde, hatta yerel piyasanın bile gerisinde kalmışlardır. Oysaki olması gereken akademik çevrenin sanayiye yön vermesidir. Bu konuda kuşkusuz ki hocalarımız da sistemin mağduru olmuşlardır. Düşük ücretler, düşük ödenekler, araştırma koşullarının acınacak durumda olması, bu koşullar sonucu araştırma yapmanın ve dünyaya yetişmenin imkansızlığı ve neticede bu sistemin yetiştirdiği bizler. Çoğumuz üniversiteyi bitirdiğimizde, bizlere öğretilenleri çok iyi ezberlemiş fakat uygulaması hakkında hiçbir fikri olmayan, dünyayla mesleğiyle ilgili bağlantısı az, sosyal anlamda kantinlerde kağıt oynayıp sohbet etmekten başka çok fazla faaliyette bulunmamış, sadece sıfatı üniversite mezunu olan kişiler durumunda oluyoruz. Aslında bu, üzücü ama üniversite tanımına hakaret sayılabilecek çok acı bir tablo. Tabii ki bu konuda örneklerinin çok üzerinde, dünyayla entegre birkaç üniversitemizi (ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ gibi) hariç tutuyoruz.
Bu konuda hepimizin yapabileceği şeyler mutlaka var ve bunları yapmak, öğrencilere ve hocalarımıza yardımcı olmak bizlerin borcu. Bu sorunların birgün elbirliği ile çözüleceğini umut ediyor ve konuya dönüyorum. Perakende, satış, pazarlama gibi konular İşletme Fakülteleri dışında kaç okulda konuşuluyor, tartışılıyor? Cevap sanırım hiç veya bizlerin aklına gelmeyen birkaç okul. Peki bu okullar perakende sektörünün ihtiyacını karşılamaya yeterli mi? Konuya hakim olduğumu düşündüğümden tekstil sektöründen örnek vereceğim. Tekstil perakendesinde yıllardır birlikte çalıştığım arkadaşlarımın okullarını düşünüyorum. Endüstri Mühendisliği, Tekstil Mühendisliği, İşletme, İktisat, Uluslararası İlişkiler, Edebiyat vs. Kısacası hemen her bölümden insanın perakende sektöründe bulunduğunu gördüm ve gayet de normal buluyorum. Demek ki bu alanda eğitim veren okullar bu ihtiyacı karşılayamıyor ve bölüm ayırmaksızın pek çok insan bu sektöre giriyor. Girenler de, eğer kendileri araştırıp öğrenmezse ya da işi bilimsel yöntemlerle yapan, dünyayla entegre vizyona sahip bir firmada değilse genelde, geleneksel, tüccar yöntemleriyle bu işi öğreniyor ve sektöre katkı sağlayacak, vizyon oluşturacak, çalıştığı yeni firmalara da bu vizyonu yayacak yöneticiler yetiştiremiyoruz.
Tekstil örneğimize devam edersek, örneğin Tekstil Mühendisliği bölümleri kendilerini tekstil ve hazır giyim üretiminin teknik detaylarını ve matematiğini öğretmekle yükümlü görür. Peki bu mantıkla mezun olan öğrenciler nerede çalışır? Tabii ki tekstil veya hazır giyim imalatçılarında çoğunlukla ihracatçılarda. Ancak mevcut rakamlar bu vizyonun kesinlikle değişmesi gerektiğini bizlere anlatıyor. Türkiyenin 2008 yılı tekstil ve hazır giyim ihracatı yaklaşık 22 milyar $, buna karşılık üniversite mezunu eleman çalıştıracak organize tekstil perakendecilerinin cirolarına baktığımızda toplamda yaklaşık 2-2,5 milyar $ civarında. Yani hemen hemen tekstil perakendesi, üretimin 10’da biri hacimde. Peki mezunları her iki sektörde de çalışan Tekstil Mühendisliği bölümünün bu alanlardaki ders dağılımı nasıl? Üretim teknikleri ve üretim mühendisliği %100, pazarlama, satış, tasarım, mağazacılık, müşteri, CRM vs. %0. Oysaki bu konularda fazla değil en azından her dönem bir ders koyulabilse öğrenci mezun olduğunda, üretim bilgisinin yanında en azından perakendecilikle ilgili bir genel kültüre sahip olur. İlgi duyanlar ve araştıranlar da en azından kaynak ve yönlendirebilecek birileri olduğu için, uygulanan birtakım bilimsel yöntemlere, raporlamalara ve bir takım püf noktalarına da hakim olabilir. Ki bu da bu sektöre girdiğinde ciddi fayda sağlar en azından vizyon kazandırabilir.
Şu anda bu işin üretimi, ciro olarak perakendenin çok daha üzerinde. Ancak üretim doyum noktasına ulaştığında perakendenin yeni filizlenmeye başladığını unutmayalım. Örneğin Türkiye’deki organize tekstil perakendecilerinin yaş ortalaması 14,8’dir. 15 sene desek bu iş ortalama 1993-94 gibi organize olmaya, emeklemeye başlamıştır, oysa ki hatırlayalım o dönemler tekstil imalatı ve ihracatının maksimumlara ulaştığı hatta krizle birlikte düşüşe geçtiği yıllardı. İvme bundan sonra da aynı olacaktır. İmalat Uzakdoğu ve Kuzey Afrika’nın baskısıyla küçülürken, perakende oluşan açığı kapatacak, uluslar arası oyuncuların artması ve Anadolu’ya yayılmanın hızlanmasıyla imalatın yerini dolduracaktır. Bu vizyon da bu konuda eğitim veren okullarımıza yön göstermeli, perakende sektörü ve yönetimiyle ilgili eğitimin ağırlığı arttırılmalıdır.
Bunlar tabii ki bizim olması gerektiğini düşündüğümüz şeyler ama olur mu bilemem. Ancak sektörün bu ihtiyacı dillendirmesi ve adımlar atmasıyla belki. Adım atılmaz kendi haline bırakılırsa, bu açığın üniversiteler tarafından fark edilip birtakım uygulamaların başlatılması çok daha uzun sürebilir.
Her anlamda modern üniversiteler ve üniversite reformu dileğiyle….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder